En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir.
Mustafa Kemal Atatürk
Müfredat Değişmeli mi? Öğretmenlerin Gözünden Eğitim Sistemine Bir Bakış
Türkiye’de eğitim tartışmalarının en sık alevlendiği noktalardan biri hiç şüphesiz müfredat meselesi. “Müfredat ne demek?” diye soracak olursak; aslında bu kavram öğrencilerin okul hayatı boyunca hangi dersleri göreceğini, bu derslerde hangi bilgilerin, hangi sırayla ve hangi yöntemlerle aktarılacağını belirleyen resmi çerçevedir. Yani, bir bakıma öğrencilerin zihinsel yol haritasıdır.
Son yıllarda “yeni müfredat” ifadesini o kadar çok duyduk ki, artık toplumun büyük bir kesimi bu konuya karşı dikkat kesilmiş durumda. Veliler çocuklarının geleceği açısından endişeli, öğrenciler belirsizlik içinde, öğretmenler ise uygulamanın merkezinde oldukları için en çok söz hakkı olması gereken taraf. Bu yüzden bu yazıda, özellikle öğretmenlerin gözünden müfredat tartışmalarına bakmaya çalışacağız.
Müfredat kelimesi Arapça kökenlidir ve “program, sıra” anlamına gelir. Eğitim bağlamında ise derslerin planlı bir şekilde işlenmesi için hazırlanan içerik ve hedefler bütününü ifade eder.
Neden Müfredat Tartışması Bitmiyor?
Müfredat tartışmalarının bu kadar gündemde kalmasının en önemli nedeni, eğitim sistemimizin sürekli değişime uğramasıdır. Hemen her nesil, kendi döneminde “bizim zamanımızda da müfredat değişmişti” diyebiliyor. Ancak öğretmenler açısından bakıldığında mesele sadece değişim değil; değişimin ne kadar sağlıklı, planlı ve öğrenci odaklı yapıldığıdır. Çünkü müfredat yalnızca bir kâğıt üzerinde yazılı belge değildir; sınıfa girildiğinde öğretmenin dilinden, öğrencinin öğrenme biçimine kadar yansıyan canlı bir süreç aslında.
Öğretmenlerin sıkça dile getirdiği bir eleştiri şu: Yeni müfredatlar çoğu zaman öğretmenlerin sahadaki tecrübeleri dikkate alınmadan hazırlanıyor. Yani masa başında çizilen programlar, sınıfta uygulanmaya başladığında birçok aksaklıkla karşılaşılıyor. Öğretmenler de bu durumda kendi pedagojik becerileriyle boşlukları doldurmak zorunda kalıyor. Ders içeriğini öğrencilerin ilgisine göre uyarlamak isteyenler, özel ders vermek istiyorum yazısında yer alan örneklerle kendi yöntemlerini geliştirebilir.
müfredat değişikliklerinin öğrencilere yeterince fayda sağlamadığını düşünüyor. Kaynak: (A. Aytaç (2023) - Teachers’ Perceptions of Curriculum Changes.) - (Eğitim-Bir-Sen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Yeni Müfredat Taslağı Anketi)
Öğrenciler İçin Ne Anlama Geliyor?
Yeni müfredat demek, öğrencilerin öğrenme biçimlerinin de yeniden şekillenmesi demek. Bir dersin hangi kazanımları içereceği, hangi yöntemlerle işleneceği ve hangi sınav sistemiyle değerlendirileceği doğrudan müfredat tarafından belirleniyor. Bu nedenle öğrenciler için müfredat, hayatlarının en kritik yol haritalarından biri.
Ancak burada kritik soru şu... Müfredat öğrencileri hayata mı hazırlıyor, yoksa sadece sınavlara mı? Öğretmenlerin en çok eleştirdiği noktalardan biri bu ayrım. Birçok öğretmen, mevcut müfredatların daha çok sınav başarısını önceleyen bir yapıda olduğunu, öğrencilerin gerçek yaşam becerilerini geliştirmede ise yetersiz kaldığını düşünüyor.
“Sınavlar gerçekten de öğrenciler için en doğru değerlendirme yöntemi mi?” diye düşünüyorsan, sınavların yerini ne alacak yazısındaki tartışmalar seni düşündürebilir.
Türkiye’de 2023 yılında açıklanan yeni müfredat, okul öncesi, ilkokul 1. sınıf, ortaokul 5. sınıf ve lise 9. sınıftan başlayarak kademeli olarak uygulanacak. Yani bir anda tüm sınıflar değil, yeni başlayan kademelerden itibaren sistem değişecek.
📊 Türkiye’de Son 30 Yılda Yapılan Bazı Müfredat Değişiklikleri
Yıl | Değişiklik | Öne Çıkan Noktalar |
---|---|---|
1997 | 8 yıllık kesintisiz eğitim | İlkokul ve ortaokul birleşti, zorunlu eğitim 8 yıla çıktı. Ders kitaplarında daha çağdaş içeriklere yer verildi. |
2004 | Yapılandırmacı eğitim modeli | Ezberden uzak, öğrenciyi merkeze alan yaklaşım getirildi. Proje ve etkinlik tabanlı öğrenme önem kazandı. |
2010 | Seçmeli derslerin artması | Ortaokul ve liselerde Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in hayatı gibi dersler seçmeli olarak müfredata girdi. |
2012 | 4+4+4 eğitim sistemi | Zorunlu eğitim 12 yıla çıkarıldı. İlkokul, ortaokul ve lise kademeleri ayrıldı. İmam hatip ortaokulları açıldı. |
2017 | Evrim teorisinin çıkarılması | Lise biyoloji müfredatından evrim teorisi kaldırıldı. “Değerler eğitimi” daha güçlü vurgulandı. |
2023 | Yeni müfredat taslağı | Ders saatleri azaltıldı, beceri temelli içerikler artırıldı. “Öğrenciyi merkeze alan” yaklaşım ön plana çıktı. |
Hazırlıklarına 2023 yılında başlanan müfredat taslağı "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adıyla hayata geçirilme aşamasında.
Öğretmenlerin Müfredat Değişikliklerine Yaklaşımı
Müfredat değişiklikleri listesine şöyle bir baktığımızda, aslında öğretmenlerin neden bu kadar yorulduğunu daha net anlamak mümkün. Her 5–10 yılda bir ciddi dönüşümler yaşanıyor ve bu dönüşümler doğrudan sınıfın içine yansıyor. Ancak kâğıt üzerinde alınan kararların pratiğe dökülmesi kolay olmuyor. İşte bu yüzden, müfredat tartışmalarında öğretmenlerin sesi ayrı bir değer taşıyor. Çünkü onlar, kararların en sonunda öğrenciyle buluştuğu noktada duruyor.
Öğretmenler genelde “değişim” kelimesine karşı değiller. Hatta çoğu, yeni kuşakların farklı ihtiyaçlara sahip olduğunu, teknolojinin ve dünyanın hızlı dönüşümüne ayak uydurulması gerektiğini kabul ediyor. Ama sorun, bu değişimlerin çoğu zaman aceleye getirildiğini, öğretmenlere yeterli hazırlık ve destek verilmeden sınıflara dayatıldığını düşünüyorlar.
Öğretmenlerin Sesini Duyan Var mı?
En çok dile getirilen şikâyetlerden biri, yeni müfredat hazırlanırken öğretmenlerin sürece dâhil edilmemesi. Öğretmenler, “sınıfta uygulayıcı biziz ama söz sahibi değiliz” diyor. Müfredatı hazırlayan komisyonlarda akademisyenlerin ve bürokratların olması doğal, ama öğretmenlerin sahadaki gözlemleri ve deneyimleri çoğu zaman göz ardı ediliyor.
Örneğin 2012’deki 4+4+4 sistemi değişikliğinde birçok öğretmen, yaş gruplarının aynı sınıfta bir araya getirilmesinin pedagojik açıdan sıkıntılı olduğunu söylemişti. Benzer şekilde 2017’de evrim teorisinin çıkarılması da sınıfta birçok tartışmaya sebep oldu; öğretmenler bir yandan resmi programa uymak zorunda kaldı, bir yandan da öğrencilerin merak ettiği sorulara yanıt bulmaya çalıştı. Yani sahada bir denge kurma görevi hep öğretmenlerin sırtına yüklenmiş oldu.

Müfredatın sınır çizgileri ve öğrencilerin merak ettiği sorular arasında sıkışan öğretmen, çoğu zaman her iki yöne de adım atmak zorunda. Öğrencisinin neyi merak ettiğini görmezden gelmek, aynı zamanda resmi programa karşı sorumluluğu savsaklamakla eşdeğer görülüyor; bu da her yeni değişiklikte görünmez bir ikilem doğuruyor.
Öğrenci Merkezli mi, Sınav Merkezli mi?
Öğretmenler arasında ortak bir kanaat var. Türkiye’de müfredat hâlâ büyük ölçüde sınav merkezli. Yani öğrencilerin üniversiteye girişte başarılı olması hedefleniyor ama onların hayata dair beceriler kazanması ikinci planda kalıyor. Bu durum öğretmenleri de rahatsız ediyor. Çünkü derslerde yaratıcılığı, problem çözmeyi, tartışmayı teşvik etmek istediklerinde müfredatın dar çerçevesine takılıyorlar.
Bir tarih öğretmeni örneğin şöyle diyor:
“Kronolojik bilgi ezberletmek yerine, öğrencilerime tarihsel olaylar arasında bağ kurmayı öğretmek istiyorum. Ama sınav soruları hâlâ sadece bilgiye dayalı.”
Bir fen bilgisi öğretmeni ise şu sitemi dile getiriyor:
“Deney yapmak, merak uyandırmak istiyoruz. Ama zamanın çoğu test çözmeye gidiyor.”
Burada da böylece müfredatın öğrenciyi hayata mı, yoksa sadece sınava mı hazırladığı tartışması başlıyor.

Veliler ve Öğrenciler Açısından Müfredat Değişiklikleri
Müfredat tartışmalarının bir diğer önemli boyutu, hiç şüphesiz veliler ve öğrenciler. Çünkü sahada öğretmenler kadar doğrudan etkilenen kesim de onlar. Müfredat değişiklikleri kâğıt üzerinde “eğitim kalitesini artırma” amacıyla yapılsa da, uygulamada ailelerin ve öğrencilerin hayatında büyük belirsizlikler, kaygılar ve beklentiler doğuruyor.
Velilerin Endişeleri
Veliler açısından müfredat değişiklikleri çoğu zaman “çocuğum bu değişiklikten nasıl etkilenecek?” sorusuyla başlıyor. Örneğin 4+4+4 sistemiyle birlikte okul başlangıç yaşı düşürüldüğünde birçok veli, çocuklarının henüz hazır olmadığını düşündü. Benzer şekilde 2017’de evrim teorisinin çıkarılması, veliler arasında “çocuğumuz eksik mi öğrenecek?” tartışmasına sebep oldu.
Son yıllarda duyurulan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli de veliler için yeni bir merak konusu oldu. Ders saatlerinin azaltılması ve beceri temelli bir yaklaşım kulağa olumlu gelse de, velilerin aklında hâlâ şu sorular var:
- “Bu sistem çocuğumu sınavlarda nasıl etkileyecek?”
- “Gerçekten beceri kazandıracak mı, yoksa sadece teoride mi kalacak?”
- “Eski müfredattan kalan içerikler kaybolursa, çocuklarımız eksik mi yetişecek?”
Veliler açısından en büyük sorun, bilgi eksikliği ve sürekli değişim. Her yeni düzenlemede ailelerin de yeni sisteme uyum sağlaması gerekiyor; bu da çoğu zaman özel derslere, ek kaynaklara yönelmelerine yol açıyor.
Sınıf içinde daha kapsayıcı bir dil oluşturmak için okullarda işaret dili eğitimi konusuna da göz atmak faydalı olacaktır.
Öğrencilerin Bakış Açısı
Öğrenciler için müfredat değişiklikleri, günlük hayatlarında doğrudan karşılık buluyor. Yeni ders kitapları, farklı sınav sistemleri, değişen içerikler onların öğrenme süreçlerini etkiliyor.
Örneğin liseye yeni başlayan bir öğrenci, “9. sınıfta hangi konular işlenecek?” sorusunun cevabını yeni müfredatla farklı bulabiliyor. Ortaokuldaki bir öğrenci ise seçmeli derslerin çeşitliliğiyle ilgileniyor; bazıları dini dersleri seçerken, bazıları yabancı dil veya sanat derslerini tercih ediyor.
Ancak sürekli değişim, adaptasyonu zorlaştırıyor. Yeni konulara alışma süreci, sınavlarda hangi konuların çıkacağının belirsizliği, öğrencilerin motivasyonunu etkiliyor. Öğretmenlerin de sık sık söylediği gibi, “öğrenci değişimden en çok etkilenen taraf.”
Akademik Başarı mı, Hayat Becerileri mi?
Hem veliler hem de öğrenciler için en kritik tartışma, müfredatın hangi hedefi önceliklendirdiği. Velilerin büyük kısmı çocuklarının sınavlarda başarılı olmasını isterken, öğrenciler daha çok derslerin hayatla bağ kurmasını arıyor.
Örneğin bir lise öğrencisi şöyle diyebiliyor... ki klasiktir her öğrenci bunu ömründe bir kez sormuştur. “Matematikte öğrendiğim formüllerin günlük hayatta ne işe yaradığını bilmek istiyorum.”
Bir başka öğrenci ise şunu dile getirebiliyor. “Sınav için ezber yapıyoruz ama gerçek hayatta iletişim, problem çözme, yaratıcılık gibi şeylere ihtiyaç duyacağız.”
Sürekli Değişimin Psikolojik Etkisi
Müfredat değişikliklerinin sadece akademik değil, psikolojik bir boyutu da var. Özellikle lise ve üniversite sınavına hazırlanan öğrenciler, “biz hangi sisteme göre hazırlanacağız?” sorusunun baskısını yaşıyor. Veliler ise bu belirsizlik karşısında daha stresli hale geliyor. Eğitimde psikolojik destek olmadan müfredatın tam anlamıyla işlemediğini, okullarda ruh sağlığının korunması yazısı çok iyi anlatıyor.
Uzmanlar, bu tür belirsizliklerin öğrencilerde kaygıyı artırdığını, hatta motivasyonu düşürdüğünü söylüyor. Bu yüzden eğitimde istikrarın yalnızca akademik değil, psikolojik açıdan da çok önemli olduğu vurgulanıyor.
Eğitimde Yolumuzu Nasıl Bulacağız?
Müfredat… Kimi için sadece ders kitaplarının içeriği, kimi için çocuğunun geleceği, kimi için de sınıfta gününü geçirmeye çalışan öğretmenin omzundaki yük. Son yirmi yılda o kadar çok değişti ki, artık “yeni müfredat” lafı bile hepimize tanıdık geliyor. Ama değişimin kendisi kadar önemli bir şey var. Bu değişim bize gerçekten ne katıyor?
Şunu kabul etmek lazım ki müfredat elbette zaman zaman değişmeli. Dünya aynı yerde durmuyor; teknoloji, bilim, iş dünyası bambaşka bir yöne evriliyor. Ama mesele şu biz bu değişiklikleri çocuklarımızın geleceğini düşünerek mi yapıyoruz, yoksa günü kurtarmak için mi?