Ben Karadenizliyim, sevdam da hırçın olur, susuşum da.
Kazım Koyuncu
“Uşağum sevda da bizim buralarda yağmur gibidir, ansızın yağayi!”
Türkiye’nin en renkli, en içten, en kendine has bölgelerinden biri Karadeniz! Sadece doğası, hamsisi, horonu değil; konuşması da bambaşka… Hani derler ya “bu şive şeker gibi”, işte Karadeniz şivesi tam da öyle bir tat bırakır insanın kulağında.
Bu yazıda sizlere Karadeniz şivesi nedir, nasıl anlaşılır, hangi sözlerle meşhurdur detaylıca anlatacağız. Üstelik bol bol örnekli.
Bir de yanına Karadeniz’in en güzel şarkıları eklenirse, vallahi memleket özlemi gibi sarar. Hadi başlayalım!
🗣️ Karadeniz Şivesi Nedir?
Karadeniz şivesi, Türkiye Türkçesinin bölgesel konuşma biçimlerinden biridir aslında. En çok Rize, TraŞöyle bir Karadeniz yaylasına çıkalım birlikte…
Rüzgâr hafif esiyor, uzaktan tulum sesi geliyor, biri bağırıyor: “Uşağum n’apsun, daha gelmedun mu daa?”
İşte o an, Karadeniz’in sadece doğası değil, dili de seni sarmaya başlar. Kulağına tanıdık ama bir o kadar da farklı gelen bir Türkçe. Ne İstanbul Türkçesi’ne benzer ne de başka bir bölgenin ağzına.
Peki bu çok konuşulan, çok sevilen, hatta fıkralara konu olan Karadeniz şivesi tam olarak nedir?
Karadeniz şivesi, Türkiye Türkçesinin bölgesel konuşma biçimlerinden biri. En yaygın olarak Trabzon, Rize, Artvin, Giresun, Ordu ve Samsun çevresinde duyulur. Ama yalnızca bu illerle sınırlı değildir; bu bölgelerden göç eden insanların olduğu her yerde yaşar bu şive. Karadeniz şivesi, kelimelerin telaffuzundan cümle yapısına kadar birçok yönüyle farklılık gösterir. Ama bu farklılık, bir kopuş değil; aksine dilin halkla iç içe geçmesinin, coğrafyayla bütünleşmesinin bir göstergesidir.
Nasıl ki Karadeniz’in yağmuru başka yağar, bu şive de başka konuşur. Konuşması hızlıdır.
Kelime sonlarını yutar, bazı sesleri değiştirir. Ama asla eksik ya da yanlış değildir; bu, halkın dilini kendi rüzgârıyla biçimlendirmesidir. İstanbul’da “Geliyorum.” dersin. Ama Karadeniz’de bir teyze sana şöyle seslenir: “Ben geliyrum ha, uşağum biraz bekle daaa!” İçinde hem niyet vardır, hem samimiyet, hem o yöreye özgü bir sıcaklık. Bu şive yalnızca ses farklılıklarıyla değil, kullandığı kelimelerle de benzersizdir.
“Uşağum”, “burağa”, “azcuğ”, “galdum”, “haaa” gibi ifadeler, Karadenizli biri için gündelik dilin ta kendisidir.
Ama Karadeniz şivesi sadece günlük konuşmalarla sınırlı değil. Türkülerde, masallarda, halk hikâyelerinde, fıkralarda ve dizilerde de sık sık kullanılır. Çünkü bu şive, bir kimliktir. Dinleyenin yüzüne gülümseme konduran, söyleyene aidiyet veren bir karakter göstergesidir. Bir Karadenizli ile konuşurken, sadece ne dediğini değil, nasıl söylediğini de dinlersin. Cümleye eklenen “daaa”, sonunda yükselen ton, ortadaki yutulan ses…
Hepsi bir araya gelir ve sana der ki “Ben Karadenizliyim, bu da benim dilim.”

🧭 Günlük Konuşma Kalıpları
- N’apaysun uşağum? → Nasılsın, ne yapıyorsun?
- Uyy, bu hava ne kadar da soğuk oldi ha!
- Benim uşağum çok akıllıdur. (Benim çocuğum çok akıllıdır.) "
- Gel bakayum buraya.
- Ne edeysun orda öyle?
- Ha bu iş de bitti çok şükür.
- “Ben da geldum.”
- “Ha burağa niye böyle ettun daa?” → Buraya neden böyle yaptın?
- “Sabahtan beri söyliyrum, dinlemeysun haaa!”
Bu tür kalıplarda dikkat edersen “-yor” eki hep “-yru / -yrum / -yur” gibi biçimlere dönüşür.
“Geliyorum” → “Geliyrum”, “söylüyorum” → “Söyliyrum” olur.
Sıcaklığıyla meşhur Ege şivesi ise dilde başka bir tat bırakır.
Karadeniz’in yüksek kesimlerinde, özellikle Rize ve Artvin yörelerinde insanlar yüzyıllardır “ıslık dili” ile haberleşiyor.
Kuş dili olarak da bilinen bu yöntem, dağlık arazide sesin daha uzağa ulaşmasını sağlıyor.
O kadar gelişmiş ki bazı köylerde tam anlamıyla konuşmaları ıslıkla yapabiliyorlar!
2017’de UNESCO, bu geleneği Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne aldı.
İşte o ıslık dili
Mizahi ve Renkli Sözler
Karadeniz insanı lafını dolandırmaz ama lafı öyle bir söyler ki akılda kalır.
İşte o meşhur, fıkralara da konu olan ifadeler.
- “Ha bu işun soni iyi olmayi daaa!”
- “Denize düşen horonu da oynar, tulumu da çalar.”
Bu sözlerde duyguyu saklama yoktur.
İçinden ne geçiyorsa aynen söylenir. Hem içten hem de komiktir.
Deyimler & Yöresel Söz Kalıpları
- 🌲 “Burada insan yüreği gibi konuşayi da, dağı gibi susayi ha!”
- 🌧️ “Karadenizli ağlamayi bilmeyi, ama gülerek içini dökmeyi daha iyi bilur.”
- ⛰️ “Bizde yol virajlı olur da, söz düz gider... Kalpten, dosdoğru.”
- 🌊 “Denizden öğrenmişuk sadakati, dağdan dik durmayı... Ha, bir de inadumuzu!”
- 💬 “Ha burda sevda bir bakışta başlamayi, bir ömür boyu sürayi... Belki hiç dillendirilmeyi, ama hep yaşayi.”
- 🌿 “Gönül Karadeniz gibi uşağum... Dalgasi çok olur, ama derindir o.”
- “Bir Karadenizli sevdalanırsa tulum çalmaya başlar, ayrilursa horon teper.”
- 🌙 “Karadeniz’de gece bile yıldızlara horon teptirur; burda karanlık bile hayatlidir.”
Ve olmazsa olmaz...
- “Uşak” → Bu kelime sadece çocuk anlamına gelmez.Genç biri, sevilen biri, samimi olunan herkes için kullanılabilir. Mesela:
- “Uşağum bi gel daaa.”
- “Ne edeysun uşağum, keyfin nasildur?”
Karadeniz’de Tek Kelimeyle Sanki Bir Dünya Anlatılır
- “Daaa!” → Cümlenin başında, ortasında, sonunda olur. Hem ünlem, hem vurgu.
- “Heleee!” → “Dur bakalım” ya da “bak şimdi” anlamı taşır.
- “Ha!” → “İşte” ya da “tamam” anlamında kullanılır.
- “Galuptu” → Kaybolmak, unutulmak, şaşmak.
Bu kelimeler bazen tek başına bile bir duygu aktarır.
Karadenizli biri “Ha daaaa!” dedi mi, orada hem sitem, hem uyarı, hem de komedi vardır.
fazla fıkra bulunuyor.
Türkiye’de konuşulan diğer bölgesel ağızları görmek için İç Anadolu şivesi yazımıza göz atabilirsiniz.
Karadeniz Şivesi Nasıl Oluştu?
Çocukken babaannem derdi ki “Biz bu kelimeleri kendimiz çıkarmaduk, dağ etti, yağmur etti, biz de alıştuk...”
O zamanlar bu lafın anlamını tam kavrayamazdım. Ama yıllar geçtikçe fark ettim ki, Karadeniz şivesi sadece kelimelerin telaffuzu değil; yaşanmışlığın, coğrafyanın, insanın kendiyle kurduğu bağın bir dışavurumuymuş.
Sen hiç düşündün mü mesela... Niye “geliyorum” demiyorlar da “geliyrum” diyorlar? Ya da “çocuk” yerine neden “uşak” diyorlar?
Bu kelimeler sadece konuşma kolaylığı değil, aynı zamanda bir karakter, bir doğa yansıması.
Karadeniz, öyle bir coğrafya ki... Deniz bir yanda, dağ bir yanda, evler bir yamaca tutunmuş, insanlar birbirine seslenirken bazen rüzgâra karşı, bazen sisin içinden bağırmak zorunda kalmış.
Böyle olunca da kelimeler zamanla kısalmış, hızlanmış, melodikleşmiş.
“N’apıyorsun?” uzun gelmiş, olmuş sana “N’apaysun?”
🎵 Şiveyi Şekillendiren Ritim
Karadeniz’in kendine has bir ritmi vardır ya hani...
Horon gibi, tulum gibi, bir başlar mı tutamazsın kendini...
İşte bu şive de aynen öyle akar. Kısa kısa, hızlı hızlı, kıvrıla kıvrıla.
Bir bakarsın bir cümlede üç fiil birden kayar gider.
Mesela:
“Ben da geldum uşağum, buraya oturayrum da bi çay içeyrum ha!”
Ne oldu?
"Ben de geldim, buraya oturuyorum ve bir çay içiyorum"dan çok daha fazlası oldu.
Bu cümlede hem bir selam var, hem evin sıcaklığı, hem de o bölgeye özgü bir “ben buradayım” hissi var.
İstanbul’un daha resmi ve yaygın dili olan İstanbul Türkçesi ile de farklılıkları görmek ilginç olacaktır.
Tarihin Sesinden Günümüze
Karadeniz şivesinin kökeni sadece coğrafyayla da sınırlı değil.
Bölge, tarih boyunca farklı halkların, kültürlerin, dillerin buluşma noktası olmuş.
Lazca, Hemşince, Gürcüce, Rumca...
Bu dillerin her biri Türkçeyle etkileşime girmiş.
Kelime yapıları, vurgular, sesler zamanla evrilmiş.
Ama işin güzeli şu ki Karadenizliler bu değişimi sahiplenmiş.
Dillerine geleni eğip bükmeden değil, kendi ritimlerine uydurarak kabul etmişler.
Yani o meşhur “uşağum” kelimesi, belki çok eski bir dilin kalıntısı ama bugün bir çocuğa sevgiyle söylenen sıcacık bir hitap.
Netice itibarıyla, Karadeniz şivesi sadece birkaç komik telaffuzdan ibaret değil elbette. Bu ağız, yüzyıllardır bu çetin coğrafyada yoğrulmuş bir kültürün, bir yaşam felsefesinin, Karadeniz'in dalgalarıyla mücadele eden balıkçının direncinin, yemyeşil yaylalarda nefeslenen insanın huzurunun bir yansıması olarak kabul edebilirsiniz.
Kelimelerimizin seçimi, cümlelerimizin kuruluşu, deyimlerimiz, atasözlerimiz ve hatta ses tonumuz bile bu topraklara duyulan bağlılığı, buranın insanının karakterini ve dünya görüşünü taşır. Belki ilk kez duyduğunuzda size yabancı gelebilir, hatta gülmenize neden olabilir; ancak biraz dikkatle dinlediğinizde, o samimiyeti, o sıcaklığı, o içtenliği derinden hissedersiniz. Çünkü Karadeniz insanı da, onun konuştuğu dil de tıpkı Karadeniz gibi hırçın ama bir o kadar da sıcakkanlı, dolaysız ve olduğu gibidir. Bu şive, sadece iletişim aracı olmanın ötesinde, kuşaktan kuşağa aktarılan bir kimlik, bir aidiyet duygusudur.
Bu şive çeşitlerinin tümünü bir arada değerlendirmek için Türkçenin şive ve lehçeleri yazısını da mutlaka okuyun.

Bu nedenle, Karadeniz şivesini yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak, sadece nostaljik bir çaba olarak görülmemeli. Bu, bu toprakların zengin kültürel mirasına sahip çıkmak, bu özgün ifade biçimini korumak ve çeşitliliğin değerini anlamak olarak kabul edilmeli. Çocuklarımıza ve torunlarımıza bu dilin inceliklerini öğretmek, onlara sadece farklı kelimeler değil, aynı zamanda bu dilin taşıdığı değerleri, bakış açısını ve yaşam tecrübesini de aktarmak anlamına gelir. Unutmamalıyız ki, dil bir milletin hafızasıdır, düşünce biçimidir, en değerli manevi hazinesidir. Karadeniz şivesi de bu hazinenin nadide bir parçasıdır ve bu parçanın kaybolmasına izin vermemek hepimizin sorumluluğundadır.
Öyleyse, bir gün yolunuz Karadeniz'e düşerse veya Karadenizli birileriyle sohbet etme fırsatınız olursa, onların o kendine has şivesine sadece tebessüm etmekle kalmayın, anlamaya çalışın. O kelimelerin ardındaki samimiyeti, o cümlelerin içindeki sıcaklığı hissetmeye çalışın. Belki ilk başta her şeyi anlamayabilirsiniz, ama emin olun ki o içten sohbetin sonunda siz de Karadeniz'in o coşkulu ruhunu, o sıcakkanlı insanını ve onların bu özgün dillerini sevmeye başlayacaksınız. Çünkü dil sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir kalbin, bir kültürün, bir coğrafyanın sesidir. Karadeniz'in sesi de, tıpkı dalgaların sesi gibi, güçlü, özgün ve unutulmazdır.









