Her bölgenin dili, o toprağın insanıyla konuşur.
Yaşar Kemal
Ege yöresi dendi mi insan ister istemez sıcakkanlı, samimi bir havayı, gevşek uslubuyla hızlı akan bir konuşmayı hayal eder. Kelimeler yuvarlak ve yumuşak telaffuzla söylenir. Örneğin “geliyorum” yerine “gelipduru”, “yiyorum” yerine “yiyipduru” gibi eklerle konuşulması çok yaygındır. Bir diğer dikkat çekici özellik de kelimelerin başına “ı/i” sesi eklenmesidir.
- gelipduru
- yiyipduru
- “yılan” yerine “ilan”,
- “sıcak” yerine “ıscak”,
- “Emine” için “imine” demek tipiktir. Bu özellikler, ilk başta kulağa ilginç gelse de Ege insanına çok doğal gelir. Zaten “Ege’nin dilinde kelimeler hızlı ve yuvarlanarak söylenir” sözündeki gibi, şiveli konuşmada harfler bazen eklenir, bazen yumuşatılır.
Ege’nin ortak kelimelerinden bazıları günlük hayatın her yerinde karşımıza çıkar. Örneğin Ege mutfağının vazgeçilmez sebzeleri domates, patlıcan, biber üçlüsü şiveye yansımıştır. Ege’de domates “domat”, patlıcan “badılcan”, biber ise “beber” olarak adlandırılır.
Ege şivesi kelimeleri sadece sözcüklerin farklı telaffuz edilmesinden ibaret değil. Ege insanı konuşurken içinden geçen duyguyu da sözcüklere katar. Bu yüzden aynı kelime bazen sitem, bazen şefkat, bazen şaka olarak duyulur. Mesela biri "Hadi gari!" diyorsa bu hem “hadi artık” anlamına gelir, hem de sana gülümsüyordur aslında.
Ege'de biri birine “Ne yapıyon len orda?” dediğinde bu bir azar değil, özlemdir bazen. “Len” kelimesi burada asla sert değildir. Bu yüzden şiveyi sadece kelime listesi olarak değil, bir ruh hali olarak düşünmek gerekir.
Türkiye'deki tüm ağız türlerine genel bir bakış için Türkçenin lehçeleri ve ağızları yazısı güzel bir başlangıç olabilir.

Resimde gördüğünüz mutfak tezgâhı (bango), Ege’de bu kelimeyle anılır. Ege’nin köylerinde yıllardır kadınlar bu kelimeyi bu anlamda kullanır; öyle ki anneler “Ekmeği bango’ya bırak” sözünü çok söylerler! (Not: İngilizcedeki “bunker” değil, bildiğimiz lavabo kenarı düşünün.)
Karadeniz bölgesinin kendine has mizahi dilini keşfetmek isterseniz Karadeniz şivesi yazımız tam size göre.
İncire "yemiş" mısıra da darı der Egeliler. Bir de herkesin bildiği üzere Ege’de simit yerine “gevrek” demek çok yaygındır. Yani “2 gevrek” komutuyla simit alıp gelirler. Yine “çiğdem” denildiğinde akla çekirdek gelir; çekirdek çitlemek Egelilere göre “çiğdem yemek”tir.
İzmir ve çevresinde simite “gevrek”, çekirdeğe ise “çiğdem” denmesinin nedeni, Osmanlı döneminde bölgede kullanılan yerel esnaf dilinden kalmadır.
“Gevrek” kelimesi aslında simidin çıtırlığına vurgu yaparken, “çiğdem” de ayçiçeğiyle aynı dönemlerde kullanılan eski bir kelimedir.
Bu iki kelime bugün sadece Ege’de değil, Egelilerin olduğu her yerde bir kimlik göstergesi hâline gelmiştir.
Ege köylerinde günlük hayatı anlatan daha pek çok özgün kelime bulunur. Örneğin divanlıkta keyif yaparken kolayca duyabileceğimiz bir başka sözcük de
“dinelmek”tir.
Herhangi bir işi yapıp ayakta durmak, beklemek anlamına gelen dinelmek, doğrudan “ayakta durmak” demektir . Şöyle anlatılır: “Gel buraya gari ne dineliyon orda.” Bu aslında “Gel buraya neden ayakta duruyorsun orada” demektir.
İç bölgelerdeki daha yumuşak ve yerel anlatımlar için İç Anadolu şivesi örneklerine mutlaka göz atın.
Şive Kuşaktan Kuşağa Nasıl Değişiyor?
Ege’de yaşlılarla gençler arasında şive farkı yavaş yavaş açılıyor.
90’larda doğanlar hâlâ “Gidiyom gari” derken, 2000 sonrası nesil daha çok İstanbul Türkçesine kaymış durumda. Ama hâlâ evde babaanneden, pazarda teyzeden şive öğrenen çok.
Yaşlılar konuşurken şu tür örnekler yaygındır.
- “Benim gadın bugün yufka açtı da bana çörek yapıveğdi.”
- "Bana bak biyu"
- “Sabah sabah çillik arayrum, kahveye gitcem de çay iççem.”
Gençler ise şiveyi biraz süsleyip “şaka” ya da “tiyatro” gibi kullanabiliyor:
- “Heeyy beaa, bi gıdım çay versene!”
- “Simit mi? Gevrek diycen sen ona bi kerem!”
Bu da gösteriyor ki, şive tamamen yok olmuyor; şekil değiştiriyor.
Bazen bir genç şiveyle espri yaparken, hem aidiyetini gösteriyor hem de kültürü yaşatıyor.
Mesela TikTok veya Instagram videolarında “şiveyle annemle tartışırken ben” gibi içeriklere mutlaka denk gelmişsindir.
ana il vardır. Bunlar İzmir, Aydın, Muğla, Manisa, Denizli, Uşak ve Kütahya'dır.
Şivelerin dışında Türkçenin daha sade ve yaygın kullanılan hali için İstanbul Türkçesi yazımıza da bakabilirsiniz.
Ege Şivesinin Dilbilimsel Yönleri
Ege ağzı, Batı Anadolu Ağızları grubuna girer ve Türkiye Türkçesinin en anlaşılır ama en kendine has ağızlarındandır.
Karadeniz ağzı gibi melodik değildir ama daha çok yuvarlanarak akan, rahat, ağır ağır konuşulan bir yapıdadır.
Kökeninde Oğuz Türkçesi vardır ama bölgesel etkileşimle şekillenmiştir.
Şehir Şivelerinden Örnekler
İzmir, Aydın ve Manisa şiveleri: Bu üç kentte ortak kullanılan kelimeler çoktur. Yukarıda bahsettiğimiz domat, badılcan, beber ile birlikte, gevrek (simit) ve çiğdem (çekirdek) tüm Ege’ye yayılmıştır. İzmir köylerinde “Ayşe nerde?” yerine “Ayşe gadın nerede?” denmesi de bir şive örneğidir. İzmirli dostlarla sohbet ederken ara sıra “Ulen!” veya “Len!” ünlemlerini duyabilirsiniz. Bu kelimeler “ulan, lan” yerine yumuşak bir uyarı ifadesidir. Misal: “Ulen, nereye gidiyon?” demek yerine “Ülen, nereye gidiyon?” diye tebessümle seslenilir.
Muğla ve Denizli şiveleri: Ege’nin güneyinde küçük nüanslar görülebilir. Bu bölgelerde özellikle yaşlılar konuşurken bazı kelimelere “i” sesi eklerler. Örneğin Muğla köylerinde “anahtar” yerine “inahtar”, “renk” yerine “irenk” denir. Aynı şekilde “geliyor” için “gelipduru” gibi örnekleri duymamız mümkündür. Denizli’ye özgü bir özellik de “köy” demek için bazen “köğ” ya da “köv” demeleri. Yani “Nereye köy’e gidecen?” yerine “Nereye köğ’e gidecen?” diyenleri duyabilirsiniz.
Manisa ve Çevresi: Manisa’da da İzmir-Aydın topluluğuna yakın bir ağız kullanılır. “Bango” yine bilinir, “domat, beber, badılcan” terimleri her yerde hâkimdir. Örneğin bir Manisalı büyük anne “Bango’ya ekmek koydum” dediğinde mutfak tezgâhından bahsediyordur.
“Gari” kelimesi Türkiye’de çoğunlukla “artık, o halde” anlamında kullanılır. Örneğin “Geliverin gari!” derken “Hadi bakalım, artık çıkalım!” demek istenir. Yine “hindi” demek “şimdi” demektir. Ege şivesinde “Şimdi bak!” yerine “Hindi bak!” duyabilirsiniz. Bunlar günlük konuşmaya yerleşmiş küçük nüanslardır.

Ege Deyimleri ve Günlük İfadeler
Ege şivesi deyim zenginliğiyle de ünlüdür. Mesela “baba” yerine arada “vıba” diyenler vardır; sorarsanız “baba” dediğini söyler ama ağızdan “vıbaa” çıkar. Şaşkınlık için “de gide de!” ifadesi kullanılır; bu, “Vay anam!” gibi bir ünlemdir. Olaya hayret eden biri mutlaka “De gide de!” diyecektir.
“Berenarı” kelimesi ise “öyle böyle değil” demenin Ege'deki ağzıdır. Örneğin, “Yemek yedim; berenarı güzel değil!” derken “O kadar güzel” vurgu yapılır. Karşılaştığı şeylerden memnun olup kendini kaybeden birisi ağzından bu kelimeyi çıkarır.
Eskilerden “gııı” sesi de hatırlanır; bu, titreyerek kız çağırma sesidir. Örneğin “Gııı gel!” demek genellikle “Kız gel!” anlamındadır.
Bu samimi diyaloglara hiç de bozuk kapalı bir dil tonu hakim değildir. Aksine Ege ağzı yumuşatılmış küfürler ve şakacı ünlemler içerir: “Ulen/Ülen, len” – bunlar “ulan, lan”ın kibar halleridir. Şehir dizilerindeki kadar sert olmak yerine, Egeliler ara sıra “ülen” veya “len” demeyi tercih eder, gülerek ve hiçbir rahatsızlık olmadan. Ayrıca bildiğiniz “ama” kelimesi de bu bölgede “emme” olarak uzatılarak kullanılır; “Emmeee, emme” derken yumuşak bir geçiş sağlanır.
Genel olarak Ege şivesi kelimeleri samimi, içten ve esprili bir hava taşır. Yüzyıllık köy kahvelerinde kazan kaynatarak kurulan diyaloglar, bu kelimelerle daha sıcak ve eğlenceli hale gelir. Siz de Ege’de bir evde çay içerken bu kelimeleri duyarsanız, içten “nasılsın abla?”, “Aman da benim çocuğum!” gibi ifadeleri es geçmeyin. Bu tatlı şive, Ege topraklarının sımsıcak ruhunun dile yansımasıdır.
Son Söz
Ege şivesi, Ege insanının karakteri gibidir; yumuşak, içten ve hafif tebessüm ettiren bir tını taşır. Cümleler acele etmez burada, kelimeler uzar, harfler yuvarlanır. “Geliyorum” olur sana “geliyom gari”, “azıcık” olur “bi gıdım”, “hemen” yerine “hoğra” denir. Bu şiveyle konuşurken sanki rüzgârla konuşuyorsun da kelimeler deniz kıyısından usulca geçip kulağına fısıldıyor gibi. Her şeyin bir sakinliği, bir keyfi vardır Ege dilinde; kimse yüksek sesle bağırmaz, kelimelerle kavga edilmez.
Ege şivesinde “hoğra” kelimesi “birazdan, sonra” anlamında kullanılır.
Türkçede pek karşılığı olmayan bu kelime, özellikle Aydın ve Denizli çevresinde çok yaygındır.
Biri sana “Hoğra gelicem bea” diyorsa, hemen değil ama kesin gelecektir; çünkü Ege’de söz ağızdan bir kere çıkar :)
Ege’de biri sana “Ne idüğün belirsiz bi hal aldın sen ha!” derse, kızmak için değil, güldürmek içindir çoğu zaman. Çünkü Ege şivesiyle söylenen her cümlede bir gülümseme gizlidir. Kelimeler sadece anlam taşımaz, aynı zamanda his taşır. “Gacı, hele bi otur da çay koyayım gari” cümlesinde hem davet var, hem dostluk, hem de misafirperverlik... Şive burada sadece bir ağız farkı değil, bir yaşam biçiminin dili olur.
Bu yüzden Ege şivesini anlamak, sadece kelimeleri çözmekle olmaz; bir kahvede oturmak, bir bağda yürümek, bir pazar yerinde tezgahtarla konuşmak gerekir. Ege şivesi, bölgenin havasını soluyan herkesin iç sesine dönüşür zamanla. Çünkü burada şiveyle konuşan biri, aslında doğduğu yeri değil, yaşadığı samimiyeti anlatır.